Cezayir, uzun yıllardan beri gerginlik yaşadığı komşusu Fas ile ilişkilerini kesme kararı aldı. Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’nın 24 Ağustos’ta düzenlediği basın açıklamasında duyurduğu bu karar, kimi uzmanlara göre şaşırtıcı değil. Zira son dönemde iki ülkenin ilişkilerinde yaşanan aşırı gerginlik, ‘geri dönüşü olmayan’ bir noktaya yaklaşıldığının sinyallerini veriyordu.
Bakan Lamamra, Fas’ın ‘düşmanca eylemleri’ nedeniyle aldıkları ilişkileri kesme kararına birçok gerekçe saydı. Ana neden olarak ise Fas’ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Ömer Hilal’ın, Cezayir’deki ayrılık yanlısı El-Kabail hareketini (MAK) destekleyen açıklamalarına işaret etti. Cezayir’in talebine rağmen Fas’ın bu açıklamalarla ilgili izahat vermemesini eleştirdi.
Cezayirli Bakan yaptığı basın açıklamada kararın bir diğer gerekçesini ise şöyle ifade etti:
“Bugün Fas Krallığı’nın iki ülkenin ilişkilerinin normalleştirme sürecinin ana temeli ve ortak zeminini oluşturan ana taahhütlerinden külliyen ya da kısmen, sistemik ve tehlikeli bir şekilde vazgeçtiği açık ve net. Fas Krallığı ulusal topraklarını, Cezayir’e karşı sistematik ve tehlikeli bir dizi ihlallerin planlanması ve düzenlenmesi için bir arka üs ve ana karargah haline getirdi. Bu hasmane eylemlerin sonuncusu ise İsrail Dışişleri Bakanı’nın Fas’a yaptığı resmi ziyaret sırasında, Faslı mevkidaşının huzurunda, Cezayir’e karşı aslı olmayan ithamlar ve zımni tehditler sıralaması oldu. Anlaşılan o ki bu gerekçesiz açıklamalar Faslı Bakan’ın cesaretlenmesiyle hasıl oldu. İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana hiç bir İsrailli bakanın, bir Arap ülkesi topraklarından bir diğer Arap ülkesine saldırgan sözler ve ithamlar sarf ettiği olmadı. Bu tüm diplomatik teamül ve Fas-Cezayir anlaşmalarına aykırı.”
Fas ise bu kararı reddederek “tamamen gerekçesiz” olduğunu söyledi.
Esasen iki ülkenin ilişkilerindeki ana gerilim kaynağı, 1975 yılından bu yana çözüme kavuşturulamayan Batı Sahra sorunu.
Ancak iki ülkenin arasındaki sorunlar son yıllarda daha da çetrefilli bir hal aldı.
Örneğin Cezayir Fas’ı, terör örgütü olarak ilan ettiği MAK örgütüne ve Reşad Hareketi’ne destek vermekle suçluyor.
Bu örgütlerin son haftalarda ülkeyi kasıp kavuran ve yüze yakın kişinin ölümüne neden olan orman yangınlarında parmağının olduğu yönünde iddialar vardı. Bu, Cezayir’de Fas’a karşı öfkenin dozunu iyice artırmıştı.
Cezayir’in bağımsızlığını kazanmasından sadece bir yıl sonra Fas’ın kendi toprakları olduğunu iddia ettiğini sınırdaki bazı bölgeleri silah gücüyle ele geçirme girişimi iki komşu ülkenin ilişkilerini erken bir safhada zehirledi.
O tarihten sonra Cezayir ile Fas ilişkileri hep gel-gitlerin etkisinde kaldı. Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli Bin Cedid döneminde ilişkilerdeki olumlu bir seyir yakalansa da daha sonra Cezayir’de yaşanan kanlı gelişmelerin ardından benzer bir ivme yakalamak zor oldu.
Gelin öncelikle Cezayir-Fas ilişkilerindeki en önemli kırılma noktalarına beraber bakalım…
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSMA) Kuzey Afrika Çalışmaları Uzmanı Abdennour Toumi, Cezayir Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Tevfik Bugade ile Fas Düşünme ve Geliştirme Merkezi Direktörü Eşref Turaybig Cezayir’in Fas ile ilişkileri kesme kararını TRT Haber için değerlendirdi.
Fas-Cezayir ilişkilerinde haftalardır alışılagelmişin dışında bir diplomatik gerilim ve medya üzerinden karşılıklı atışmalar yaşandığına dikkat çeken Toumi, 1963 yılında iki ülkenin arasında yaşanan ilk fiziki askeri karşılaşma olan ‘Kum Savaşı’ndan bu yana tansiyonun bu kadar yükselmediğini söyledi.
“Cezayir’de yeni bir bölgesel politika söz konusu”
Cezayir’de 2019 yılındaki yaşanan iktidar değişikliğinden sonra ülkenin bölgesel politikasını güncellediğini savunan Toumi bu görüşünü şöyle açıklıyor:
“Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın Nisan 2019’da halk ayaklanmalarının baskısıyla görevden ayrılması ve Aralık 2019’da Abdülmecid Tebbun’un yönetime gelmesinden sonra ülkenin bölgesel politikasında yeni bir çizgiye gidildi.
Libya’daki savaş ve Sahel ülkelerindeki siyasi ve güvenlik krizlerinin gölgesinde Cezayir’deki yeni rejim, yeni bir ordu doktrinini benimsedi. Bu doktrin 2020 yılında onaylanan yeni anayasaya da dahil edildi.”
Toumi Cezayir’in Fas ile ilişkilerini kesme kararının arkasında nedenlerini şöyle sıralıyor:
“Fas‘ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Ömer Hilal’in Bağlantısızlar Hareketi’nin üye ülkelerine dağıttığı belgede Cezayir’deki Kabail halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu savunmasından sonra iki ülkenin arasında tansiyon iyice yükseldi. Cezayir, Fas’taki elçisini geri çağırdı ve Rabat’tan konuyla ilgili izahat istedi.
İsrailli bir şirkete ait ‘Pegasus’ casus yazılım skandalından sonra Fas’ın çok sayıda Cezayirli yetkiliyi dinlemesi ise Fas-Cezayir ilişkilerinin geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru gittiğinin işaretlerinden biriydi.
Fas’ın 1994’ten bu yana kapalı sınır kapılarının açma çağrıları ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki söylemleriyle ortaya koyduğu “‘ş birliğine açık’ imajına rağmen işler hep çıkmaza doğru ilerlemeye devam etti.
Cezayir’in geçtiğimiz haftalarda binlerce hektarlık orman arazisinin yok olduğu ve 100’den fazla kişinin hayatını kaybettiği korkunç orman yangınlarında kundaklama iddiaları ve Fas tarafından desteklenen ayrılıkçı MAK örgütünün bu iddialarla ilişkilendirilmesi, iki ülkenin arasındaki fay hatlarına baskıyı iyice artırdı.
Siyasi kanadı Fransa’da bulunan MAK örgütünün Cezayir’i istikrarsızlaştırmak için Fas istihbaratının elinde bir koz olarak kullanılması nedeniyle Cezayir onu terör örgütü ilan etmişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in ağustos ayında Fas’a yaptığı ziyaret sırasında yaptığı konuşmada, Cezayir ile İran arasında endişe verici bir ittifakın söz konusu olduğu yönündeki sözleri de Rabat-Cezayir hattında gerilimi daha da yükseltti.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda Cezayir, Fas ile ilişkilerini yeniden gözden geçirme ihtiyacını duydu.
Cezayir Milli Güvenlik Konseyinin geçen haftaki olağanüstü toplantısından sonra Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Fas’ın Cezayir’e karşı sürekli tekrarlanan hasmane eylemleri nedeniyle iki ülkenin ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve sınır bölgesinde güvenlik ve gözetleme faaliyetlerinin yoğunlaştırılması gerekliliğine vurgu yapıldı.
Zaten Fas’ın 2020’de Moritanya sınırında yer alan silahtan arındırılmış bölgedeki Kerkerat sınır kapısına yönelik operasyon başlatmasından sonra Cezayir, Fas ile sınır bölgelerinin tamamında operasyonel ve askeri kuvvetlerini tahkim etmişti.
Fas’ın 2020’nin sonunda İsrail ile ilişkilerini normalleştirme kararından sonra ise Cezayir yönetiminde batısında ciddi tehdit olduğu kanaati pekişti. Fas’ın İsrail ile normalleşme kararı egemenlik hakları çerçevesinde alınmış diplomatik bir karar olsa da olayın geliştiği şekil ve şartlar nedeniyle Cezayir’de öfke yarattı.”
Fas’ın kararı ‘tamamen gerekçesiz’ olarak nitelendirmesinin ne anlama geldiği sorusuna ise Toumi şu cevabı veriyor:
“Faslı yetkililer, Cezayir yönetiminden böyle bir kararı bu hızla beklemiyordu. Cezayir, iki ülke arasında artan gerilimin ışığında Fas’tan gelebilecek olası hamlelere karşı önleyici bir adım atmak istedi. Fas’ın 1976’daki ilişkileri kesme kararına benzer bir şekilde, yukarıda anlattığım tüm gelişmeler soncunda bu sefer Cezayir böyle bir karar aldı.
“Cezayir artık konuşma değil eylem diplomasisine inanıyor”
Fas hala Cezayir’deki eski rejimin geleneksel zihniyetine göre hesap yapıyor. Rabat, Cezayir’in, Fas yönetiminin davranışlarına karşı tepki vereceğini düşünmemişti.
Ancak Cezayir’deki yeni yönetimin Buteflika dönemindekinin aksine konuşma diplomasisine değil eylem diplomasisine inandığını görebiliyoruz.
Burada bir başka önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum; 2017’de Nasır Burita’nın Fas Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmesinden sonra iki ülkenin ilişkilerinde daha da olumsuz bir seyir görebiliriz. Yani Fas’ta muhafazakar eğilimli bit hükümetin göreve gelmesi, beklendiği gibi Fas-Cezayir ilişkilerine olumlu yansımadı. Bu da dış politikanın hükümetin değil Kral’ın elinde olduğunu gösteriyor.”
İki ülkenin arasındaki krizi TRT Haber’e değerlendiren Cezayir Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Tevfik Bugade ise Fas’ın “ikiyüzlü bir politika” izlediğini savundu:
“Fas, Cezayir ile diplomatik krizin başladığından beri izlediği düşmanca eylemleri önemsizleştirmeye çalışıyor. Kendini diyalog ve barış yanlısı rasyonel aktör olarak lanse etmeye çalışıyor. Ancak buna karşın Cezayir’e karşı düşmanca tutumunu sürdürüyor.
Bir eli sözde uzlaşmaya uzatıyor diğer eliyle ise komplolar kuruyor. Dünya kamuoyunu şaşırtmaya ve onun sempatisini kazanmaya çalışıyor. Bu başlı başına etik olmayan bir tutum. Gerçekten diyalogdan yana olsaydı Fas, Cezayir’in Hilal’in ifadeleriyle ilgili izahat talebine karşılık verirdi.
Cezayir düşman edinmek ya da ihtilaflarını artırmak peşinde olan bir ülke değil tam tersine diplomasi alanını genişleterek ülkeye yatırım çekmeye çalışan bir ülke. Gerek Libya’da gerek (Etiyopya’daki) Hedasi Barajı krizinde Afrika’daki tüm krizlerin diyalog yoluyla çözülmesinden yana bir ülke.”
Cezayir’in Batı Sahra sorununun BM’nin şemsiyesi altında çözülmesinden yana olduğunu savunan Bugade, Fas’ın bu Batı Sahra sorununu Cezayir ile ilişkilerindeki her konuya sıkıştırdığını savunuyor:”Fas, Cezayir’e karşı yaptığı düşmanca davranışlarını hep Batı Sahra’daki durumla gerekçelendirmeye çalışıyor. Oysaki Batı Sahra’daki sorun sömürge döneminden kalan bir ihtilaf. BM’de de bu şekilde tescillenmiş.
Fas çabalarını, bu sorunun BM kuralları çerçevesinde çözülmesi için sarf etmektense, Batı Sahra’dan topraklarına gelen sığınmacılar sorununun çözülmesi dışında bu krizde hiçbir çıkarı olmayan komşusu Cezayir ile tansiyonu yükseltmeye yöneliyor.
Cezayir’in tek istediği Batı Sahra’daki insanların BM kuralları çerçevesinde self determinasyon hakkının garantilenmesidir.
Cezayir, prensiplere bağlı diplomasisiyle ilgili pazarlığa ve şantajı kabul etmiyor. Fas, sorunun çözümü için BM ile çalışmalıdır. Cezayir, gerek bağımsızlık gerek Fas’a bağlı olmak Batı Sahra’nın BM’nin gözetiminde seçeceği her türlü karara saygı gösterecektir. Bu sadece Cezayir’in değil uluslararası toplumun ve birçok ülkenin tutumudur.
“Fas Batı Sahra konusunda BM yerine İsrail ile iş birliği yapmayı tercih etti”
Ancak Fas sorunu doğru şekilde çözmektense İsrail ve karar verici başkentlerdeki lobisiyle Filistin davası pahasına iş birliği yapmaya karar verdi.
İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamak karşılığında ABD’nin Trump yönetimi Fas’ın Batı Sahra’ya sözde egemenliğini tanıdı.
ABD’nin bu ahlaki çöküşünde hak sahibi olmayan bir taraf bir diğer hak sahibi olmayan tarafa toprak veriyor.
Cezayir her fırsatta Batı Sahra sorununun Fas-Cezayir ilişkilerinden ayrıştırılması çağrısı yapıyor. Ancak maalesef Fas, bu sorunu ilgili veya ilgisiz her konuya sıkıştırmaya çalışıyor.”
Fas Düşünme ve Geliştirme Merkezi Direktörü Eşref Turaybig ise Fas BM Temsilcisi Ömer Hilal’in Cezayir’deki Kabail Hareketinin self determinasyon hakkını destekleyen tutumunun Cezayir’in Batı Sahra’da Polisario Cephesi’ne yönelik tutumunun bir misli sayılabileceğini savundu.
Son gelişmeleri TRT Haber’e değerlendiren Turaybig, yine de Hilal’in ifadelerinin Fas devletini bağlayan siyasi bir tutum olmadığını ve sadece fikir alışveriş çerçevesi içinde olduğunu ifade etti.
Devlet politikasının ancak Kral, Hükümet Başkanı ya da Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalarla belirlendiğini savunan Turaybig, BM’deki farklı ortamlarda çok çeşitli diyaloglar olabileceğini ve orada ele alınan birçok konunun devlet poltitikaları içine girmediğini kaydetti.
Cezayir’de yaşanan orman yangınlarına da değinen Turaybig Fas’a yönelik suçlamaların haksız olduğunu savundu:
“Cezayir, bu konuyla ilgil Fas’ı suçlayarak kendi iç sorunlarını dışarıya ihraç etmeye çalışıyor. Zira Cezayir yönetimi Fas ile ilişkileri kesmek için sadece bahaneler arıyor.
Kanaatimce ilişkileri kesmenin arkasındaki ana sebep, Cezayir’in Fas’ın tekrarlanan diyalog tekliflerine karşı sıkışmış vaziyetiydi. Çünkü Fas, sınırların yeniden açılması için ve Batı Sahra sorununu bir kenarda bırakarak diğer ikili ihtilafların çözümü adına masaya oturmak için üçüncü kez teklifini ortaya koymuştu.
Ancak Cezayir bunu istemiyor. Çünkü Cezayir eğer ikili sorunları Batı Sahra meselesinden ayrıştırırsa. Batı Sahra meselesi zaten çözüme doğru gidecek. Polisario Cephesi, Cezayir’den bağımsız bir şekilde Fas ile müzakereye oturacak. Böylece Cezayir’in Batı Sahra’daki hırsları boşa çıkacak. Cezayir de bunu istemiyor.”
Cezayir’in ilişkileri kesme kararının Fas’ın ortaya koyduğu tüm iş birliği ve kardeşlik söylemlerine aykırı geldiğini söyleyen Turaybig sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kararı gerektiren hiç bir gerçek sebep yoktu. Fas, Cezayir’deki orman yangınları sırasında iki yangın söndürme uçağını Cezayir’e göndermek istedi. Ancak Cezayir bu teklifi bile görmezden geldi ve benzer uçakları almak için Avrupa ülkeleriyle temasa geçti. Bu siyasi sorumsuzluktur başka bir şey değildir. Şu anki ilişkileri kesme kararı da öyle. Asıl ilişkileri kesmesi gerek taraf Fas, çünkü Cezayir, Polisario Cephesi’ne temsilcilik açan taraf olmuştu. Faslı yetkililer, Cezayir’in tutumunun gerekçesiz olduğunu ifade etti. Ben de öyle düşünüyorum.”
TRT