Ziyaretin ardından sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan KTBB başkanı Hasan Esendağlı, Cezaevi sakinlerinin yaklaşık %40’ının 3. Dünya (Afrika) uyruklu oldukları görülmektedir” dedi.
Esendağlı’nın açıklamasının tamamı şöyle:
“Bugün Kıbrıs Türk Barolar Birliği olarak, yaklaşık 1 ay önce faaliyete geçen Merkezi Cezaevi’ne bir ziyaret gerçekleştirdik.
Her zaman ifade ettimiz gibi, bir ülkede daha fazla veya daha büyük cezaevi yapılması gurur değil, utanç duyulacak bir olaydır. Bu utanç, elbette ki ülkede güvenliği sağlamak ve suç oranını azaltmakla yükümlü olanlara ait olmalıdır. Bu sorumluluğu yerine getiremeyenler; daha büyük bir cezaevi yapılmasını maalesef icraat olarak takdim edebilmektedir.
Durum bu olmakla beraber; eski cezaevinin en temel insani yaşam koşullarından uzak, yetersiz, sağlıksız, izbe, harabe vaziyetinin, mahkumlar, tutuklular ve hatta cezaevi çalışanları için oluşturduğu hayati olumsuzluklar karşısında, yeni bir cezaevinin yapılmasının zaruri olduğu da bir gerçek olarak ortada durmaktaydı.
Neticede inşaatı çok önce tamamlanmış(!) olan ama bir türlü açılamayan Yeni Merkezi Cezaevi, Cezaevi Müdürü Fatih Erdoğan’ın ısrarlı girişim ve çalışmaları ile faaliyete geçti. Hükümlü ve tutuklular tamamen yeni cezaevine taşındılar.
Birinci dile getirilmesi gereken husus, cezaevi inşaatının müteahhit firma tarafından devlete teslim edilmiş olmasından ziyade; ansızın terk edilmiş bir görüntüde olmasıdır. Yüzmilyonlarca Türk Lirası ihale ödemesi alan müteahhit firmanın, kaba inşaat temizliği ve pek çok ince imalatı dahi tamamlamadan inşaat alanından ve adadan ayrılıp gitmiş olduğu, binada mahkumlar tarafından defalarca temizlik yapılmış olmasına rağmen, halen gözlemlenebilmektedir. Öncelikle bu binanın devletin yetkili daireleri tarafından resmi olarak müteahhitten teslim alınıp alınmadığı hususu ciddi şekilde sorgulanmalıdır. Burada devletin bir ihmali mi vardır, yoksa doğrudan Ankara’da ihale edilen bir iş olmasının kontrolde yarattığı imkansızlık mı söz konusudur?
Buna rağmen, mahkum ve tutukluların tüm yaşam alanlarını inceleme imkanı bulduğumuz kadın, erkek ve çocuk olarak üç ayrı kısımdan oluşan cezaevindeki fiziki koşulların, eski cezaevi ile kıyas görmeyecek kadar iyi olduğunu sevindirici bir gözlem olarak not ettik. Elbette ki, yerleşme sürecinin ve yukarıda değindiğim müteahhit eksikliklerinin yarattığı bazı sorunlar halen mevcuttur ama bunlar giderilemeyecek şeyler değildir.
Cezaevi sakinlerinin yaklaşık %40’ının 3. Dünya (Afrika) uyruklu oldukları görülmektedir. Bu mutlaka üzerinde durulması gereken çok önemli bir orandır. Cezaevinde sadece muhaceret sorunu yüzünden hükümsüz olarak tutulan insan sayısı da azımsanmayacak kadar fazladır. Bu bağlamda, sadece muhaceret ve ülkeye giriş denetimlerinin layiki ile yapılmasının, cezaevindeki nüfusu ciddi şekilde azaltacağı açıkça ortadadır.
Cezaevi fiziki koşullar ve imkanlar bakımından olumlu özellikler göstermesine rağmen; personel eksikliği ve yetersizliği nedeniyle bu imkanlardan tam olarak yararlanılması mümkün olmamaktadır. Gardiyan eksikliği çok ciddi boyuttadır. Bu sebeple çocuk cezaevi faaliyete alınamamıştır. Eğitimli personel bulunmaması sebebiyle eğitim, sanat, mesleki atölyeler, spor faaliyetlerinden yararlanılamamaktadır. Cezaevinde sürekli hizmet veren doktor ve psikolog bulunmamaktadır. Kadrosunda bulunmasına ve ciddi şekilde ihtiyaç duyulmasına rağmen cezaevine bir hukukçu istihdam edilmiş değildir. Mevcut Cezaevi yönetimi ve personeli özveri ile çalışmasına rağmen; sayısal yetersizlik pek çok aksamaya ve/veya sıkıntıya neden olmaktadır. Seçim yasakları biter bitmez, cezaevinin personel eksikliğinin giderilmesi elzem ve acildir.
Barolar Birliği olarak ilk kez gerçekleştirdiğimiz ve insan hakları gözetim ve denetimi bakımından çok önemli olarak değerlendirdiğimiz bu ziyaretin ve cezaevi yönetimi ile olumlu ve yapıcı bir tarzda gerçekleştirdiğimiz diyaloğun devamı da gelecektir.”