Bugün Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Rusya ziyareti gündemdeyken, Çin’in başrolde olduğu haberler arasında yerini alan önemli bir konu da AUKUS anlaşması…
Bu anlaşmanın önemi ise coğrafi konum anlamında Çin’in yer aldığı bir bölge olan Pasifik’te Çin’i içermeyen bir güvenlik anlaşması olması. Hal böyle olunca, anlaşma taraflarının güçlenen Çin’e cephe aldığı bir gerçek. Peki, AUKUS anlaşmasının tarafları kim? Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Avusturulya… Anlaşmanın odağında ise güvenlik, teknoloji ve savunma alanları bulunuyor.
2021 yılında imzalanan anlaşmanın gündeme gelme sebebi, nükleer denizaltı teknolojisi alanında iş birliğine ilişkin yol haritası. Buna göre, 3 ülke ortak teknoloji kapasiteleriyle yeni nesil denizaltı olan SSN-AUKUS’u üretecek, Avustralya ve İngiltere “geleceğin denizaltıları” olarak nitelendirilen SSN-AUKUS’u kullanacak.
Peki, Batı’nın Çin’e karşı verdiği bu gözdağının sebebi ne? Uzmanlara göre, güçlenen ekonomisiyle Çin, Batı’nın istediği gibi bir rota belirlemiyor. Yani, Çin ekonomik bir dev haline geldi, küresel tedarik zincirinin hayati bir noktası oldu ve tüm ülkeler için en önemli ticaret ortağı haline geldi. ABD karşıtlığında kurulan Çin ve Rusya’nın yakınlığı da yeni bir küresel yönetimin tehlike çanları gibi duruyor.
Batı ve Çin arasındaki gerilim nereye gidiyor? AUKUS bölge için ne anlama geliyor? Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu değerlendirdi.
“Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki stratejik etkisine odaklanıyor”
Tüysüzoğlu, öncelikle anlaşmanın kapsamını ve taraflarının çerçevesini sunuyor.
“Ortaklık, öncelikle Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki stratejik etkisine karşı koymak için nükleer denizaltı teknolojisi dahil olmak üzere gelişmiş askeri teknolojilerin paylaşılmasına odaklanıyor.”
“Anglo-Sakson aktörler arasında stratejik siyasal yakınlık sağlanıyor”
AUKUS 2021’in sonlarından bu yana konuşulan bir askeri işbirliği girişimi. Avusturalya’ya verilen destekle bölgede bir güç dengelemesi sağlanıyor.
Doç. Dr. Tüysüzoğlu da “Bu kapsamda Avustralya, ABD ve İngiltere’den nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar edinecek ve ayrıca siber güvenlik sahasında da derinleştirilmiş bir entegrasyon olacak. Her şeyden önce, bu yapının, özü itibarıyla Anglo-Sakson aktörlerin aralarındaki geleneksel siyasal yakınlığın askeri bir boyuta yükseltilmesi ve bu yönüyle stratejik bir boyut kazanması olarak görülebilir” diyor.
“Fransa ile bağdaşmamıştı”
Tüysüzoğlu, anlaşmanın Anglo-Sakson ittifakı olarak anılmasına yol açan olayı da belirtiyor. Bu noktada Avustralya’nın Fransa ile daha önce yaptığı anlaşmadan ayrılmasına işaret ediyor.
“Avustralya’nın bu ittifaka girmeden önce Fransa ile daha önce yapmış olduğu dizel motorlu nükleer denizaltı alımı antlaşmasını iptal etmesi, Fransa’nın tepkisini çekmiş ve Batılı aktörlerin Indo-Pasifik’e aynı noktadan bakmadığı, ortak bir stratejik yaklaşım geliştirilmediği ve çıkar çatışmasının ileri boyutta olduğu yönünde bir düşünce belirmişti.”
“Çevreleme stratejisinin bir uzantası”
Tarafların kültürel ve siyasi yakınlığı bir tarafa bırakıldığında ise ortaya çıkan ekonomik rekabet oluyor. Öyle ki, “AUKUS’un temelde Çin’in bölgesel etkinliğini dengelemek amacıyla ve Pekin’e karşı uygulanmaya çalışılan çevreleme stratejisinin bir uzantısı olarak hayata geçirildiği söylenebilir” diyor Tüysüzoğlu.
“QUAD da askeri bağlam kazandı”
Bölgede Çin’i kuşatma politikasından biri de QUAD anlaşmasıydı. Bu anlaşmanın taraflarından biri olan Avustralya, diyalog forumu olarak başlatılan QUAD ittifakını Çin ile ilişkilerine engel olarak görüyordu. Bu yüzden QUAD, 10 yıl boyunca aktif rol alamamıştı. Şimdi, “QUAD özelinde ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan arasında gevşek bir düzlemde beliren ancak askeri bir boyuta entegre edilemeyen (Hindistan’ın stratejik otonomi arayışı nedeniyle) ve genel itibarıyla Çin’i dengeleme özelinde okunan işbirliği, AUKUS üzerinden askeri bir bağlam da kazanmaktadır” diyor Tüysüzoğlu ve şöyle devam ediyor:
“Aktör boyutu ve coğrafi kapsam itibarıyla QUAD kadar iddialı olmasa da AUKUS’un askeri strateji üzerinden değerlendirilebileceği ortadadır. Avustralya’ya 12 kadar nükleer enerjiyle çalışan denizaltı kazandıracak bu adım, Çin’in mevcut askeri kapasitesi ve gelecek planları ekseninde ele alındığında Canberra’nın Pekin’le kıyaslanması anlamında ele alınmamalıdır.
Zira askeri açıdan böyle bir kıyasın olmayacağı ortadadır. Fakat Çin’le çok yakın ekonomik/ticari ilişkileri olan Avustralya’nın, bu askeri adımla kendisini Çin’in karşısındaki grup içinde konumlandırdığı da söylenebilir. En azından, yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, Pekin, bu durumu böyle algılamaktadır.”
“Çin’in politikalarına karşı bir tedbir”
Bu anlaşma Çin’in Pasifik’te yükselen gücüne karşı bir tedbir. Peki, o politikalar ne? Tüysüzoğlu, Pasifik’te artan Çin görünürlüğünü şöyle açıklıyor:
“AUKUS, ABD ve İngiltere’nin; özgür ve açık Pasifik söylemi üzerinden Çin’in, Güney Çin Denizi, Doğu Çin Denizi ve Batı Pasifik’teki egemenlik iddialarına, Tayvan’ın statüsü kapsamında sürekli bir hal alan gerginliğe ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu stratejisi kapsamında Indo-Pasifik ekseninde artan Çin görünürlüğüne dair aldıkları bir tedbir olarak değerlendirilmeli.”
“Çin’den gelen mesajlar kuşatmanın farkında olduğunu gösteriyor”
Avustralya’nın seçilmesi ise tesadüf değil. Hem kültürel anlamda Batı’ya yakın olması hem de Çin’le yakın temas bu anlaşma için Avustralya’yı değerli kılıyor. Tüysüzoğlu, bölgedeki diğer ülkeler için de bir mesaj niteliğinde olduğuna işaret ediyor.
“Avustralya gibi ‘siyasal’ ve ‘kültürel’ yönden kendilerinden gördükleri ve Çin’le de yakın teması olan bir aktörü yanlarına almaları ise sembolik bir değer taşıdığı gibi, bölge ülkelerine de verilmiş bir mesajdır. Nitekim son dönemde Filipinler, Tayvan, Vietnam ve Tayland gibi ülkelerin ABD ve İngiltere’ye yakın durduğu ve Çin’le sorunlarının daha fazla konuşulur hale geldiği de bilinmektedir.
Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler ise ABD’nin geleneksel müttefikleri olarak bilinmektedir. Bu yönüyle geniş bir kapsam gösteren Çin çevresindeki bölgesel çevreleme yaklaşımının askeri bir boyutta somutlaştırılması geleceğe dair bir mesaj olarak da okunacaktır. Nitekim Çin’den gelen silahlanma ve ulusal güvenlik odaklı açıklamalar da bu mesajın alındığını kanıtlamaktadır.”
“AB, Çin’e ABD’den daha yakın”
Batı’nın Çin’e karşı yaklaşımı tek bir anlayış çerçevesinde değil. Zira, AB Çin ile işbirliğine daha açık bir strateji izliyor.
“Fransa’nın AUKUS’dan zarar etmesi ve bu ittifakı Anglo-Sakson ya da Anglo-Amerikan kimlik boyutunda değerlendiren haber ve analizlerin de gösterdiği üzere, Batı içerisinde Indo-Pasifik’e yönelik yekpare bir yaklaşım söz konusu değildir. AB’nin Pasifik stratejisi Çin’le işbirliğine daha açık bir içerik taşıyor olmasına karşın, AUKUS hamlesinin doğrudan askeri strateji özelinde okunan içeriği, bu konuda ABD ve İngiltere’yle, Fransa ve Almanya’nın liderliğindeki AB arasında da mesafenin olduğunu kanıtlıyor.”
“Taraflar çatışma istemiyor”
Pasifik’te gerginlik artıyor gibi görünüyor ancak herhangi bir gerginliğin ciddi bir bölgesel sıkıntı ya da ticari zarar oluşturacağı da kesin. Böyle bir risk kimse tarafından alınmak istenmiyor. Doç. Dr. Tüysüzoğlu, oluşacak bir çatışmayı, bu dönem düşük gelen büyüme oranları nedeniyle Çin’in de istemeyeceği görüşünde.
“AUKUS özelinde bakıldığında gerginlik artıyor gibi görünse de tarafların bir savaş veya çatışma arzulamadığını da söylemek mümkün. Zira böyle bir çatışma, kısa vadede sonlanmayacak, sonucu asla öngörülemeyecek bölgesel bir görünümün oluşmasına ve her şeyden önce tüm katılımcıların ekonomik ve ticari anlamda çok büyük zarar görmesine yol açacaktır.
Çin’in geçtiğimiz yıl ancak yüzde 3 büyüdüğü ve 2023 için de bu hedefin yüzde 5 olarak konduğu hesaba katıldığında, büyüme hızının bu denli düşük olduğu bir dönemde, Çin’in de doğrudan bir çatışma istemeyeceği söylenebilir.”
Grafik: Hafize Yurt Ateş/ TRT Haber
TRT