Kavcıoğlu, Turkuvaz Medya tarafından düzenlenen Türkiye 2023 Zirvesi ve Para Sohbetleri etkinliğinde yaptığı konuşmada, para politikası, liralaşma stratejisi ve enflasyon gelişmelerini değerlendirdi.

Enflasyonla ilgili zor bir süreç geçirildiğini, ancak gelinen noktada enflasyonu yükselten tüm nedenlerin geride kaldığını belirten Kavcıoğlu, “Kurun dengede gitmesi, faiz maliyetlerinin önemli miktarda aşağı gelmesi, ham madde ve navlun fiyatlarının aşağı gelmesi, tedarik zincirindeki sorunların kısmen çözülmesi gibi enflasyonu besleyen önemli maliyetler süreç içerisinde dengeye oturdu ve aşağı doğru önemli bir yönelme söz konusu.

Aldığımız tedbirlerle ve uyguladığımız politikalarla bu dengeyi bundan sonra koruyarak gittiğimiz sürece enflasyonun baz etkisi dışında da geriye geleceğini öngörüyoruz. Aralık ve ocakta da baz etkisiyle beraber önemli bir gerileme öngörüyoruz” diye konuştu.

Kavcıoğlu, gıda enflasyonunda öngörülenin dışı bir durumun söz konusu olduğunu vurgulayarak, denge politikalarıyla gıda fiyatlarında da aşağı doğru bir iniş beklediklerini ifade etti.

Kurun dengelendiğini, finansman maliyetlerinin de temmuzdan bu yana KOBİ’lerde 20-25 puan, orta ölçekli ve üzeri firmalarda da 15 puandan fazla bir düşüş yaşandığını anlatan Kavcıoğlu, burada alınan makroihtiyati tedbirlerin etkili olduğunu, uygulanan politikalardan sonuç almaya başladıklarını kaydetti.

“Dönemsel değil kalıcı ve sürekli bir fiyat istikrarını arzuluyoruz”

Prof. Dr. Kavcıoğlu, Liralaşma Stratejisi’nin enflasyonun uzun vadeli aşağı doğru gelişinde de önemli bir faktör olduğunu söyledi.

Yıllardır Türkiye’de ne zaman bir yükselme veya gelişme yaşansa döviz kuru üzerinden spekülasyonlarla oluşan bir çarpık yapılaşma olduğunu belirten Kavcıoğlu, “Biz Liralaşma ile bunun önüne geçmeye çalışıyoruz ve önemli bir mesafe aldık. Tüm bu uyguladığımız politikalarla hem enflasyonun düşürülmesinde hem de engellenen değil sürdürülebilir büyüme ile kalıcı bir fiyat istikrarını temelini oluşturmuş olacağız. Arzuladığımız da bu; dönemsel değil kalıcı ve sürekli bir fiyat istikrarı…” değerlendirmelerini yaptı.

Kavcıoğlu, asgari ücretin enflasyona etkisine dair de görüşlerini paylaşarak, şunları söyledi:

“Enflasyonla alakalı önümüzdeki süreçte baz etkisi dışında fiyat artışlarına neden olacak çok bir sebep kalmıyor. Asgari ücret konuşuluyor, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) geliyor..Asgari ücretle ilgili şu çok önemli; geçmişte farklı düşünceler olmakla beraber bizim çalışmalarımızda bunların bir kısmı fiyatlara bindirilmiş durumda.

Geçmiş dönemlerde de asgari ücret artışının enflasyonu çok yüksek etkileyen bir yapı söz konusu değil. Geriden gelerek, giydirilerek, fiyatlara yansıtılan bir asgari ücretin enflasyon üzerinde çok etkisi olacağını düşünmüyoruz. Geçmiş yıllarda da bunun örneği var. Etkisi var ama direkt bir ilgisi yok.”

“Makro ihtiyati tedbirlerin kötü bir şey gibi algılanması doğru değil”

Şahap Kavcıoğlu, konuşmasında uygulanan makroihtiyati tedbirlerden de bahsederek, bütünleşik bir politika çerçevesi benimsediklerini, bunun içerisinde faiz politikası, makro ihtiyati politikalar, likidite ve rezerv yönetimi bulunduğunu dile getirdi.

Bunların hepsinin omurgasında Liralaşma Stratejisi’nin bulunduğunu vurgulayan Kavcıoğlu, “Uyguladığımız bu politika seti hem faizlerin ve kurun dengede gitmesini hem de oluşturduğumuz stratejinin daha sağlıklı bir şekilde uygulanmasını sağlıyor.” dedi.

Kavcıoğlu, geçmişte sadece faiz politikası ile kredi mekanizmasının çalıştırıldığına değinerek, kendilerinin bunu hiçbir şekilde tercih etmediklerini söyledi.

Türkiye Ekonomi Modeli’nin yavaş yavaş sonuçlarını görmeye başladıklarını aktaran Kavcıoğlu, şöyle devam etti:

“Türkiye Ekonomi Modeli ile hedefimiz tamamen yatırım, istihdam, üretim ve ihracat ve bunun sonucunda sürdürülebilir cari denge ve fiyat istikrarına ulaşmak. Bu hedefe ulaşmak için de makro ihtiyati tedbirleri uygulamak zorundasınız. Bunun kötü bir şey gibi algılanması ya da farklı yollar deneniyormuş gibi yansıtılması doğru değil. Tamamen sistemin bu hedefe ulaşması için uygulanan ve dünyada da uygulaması olan bir şey. Japonya, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin çoğunda şu an hala verilen finansmanın doğru kanallara ulaşmasını sağlayan makro ihtiyati tedbirler alınıyor.

Biz de bunu yapıyoruz şimdi ve sonucunu da alıyoruz. Kredilerin içinde yatırım ve ihracat kredilerinin payına baktığınızda yüzde 28 artmış. Bizim eylülde KOBİ’lere verilen kredi, 2021’de verilen toplam kredilerin 1,5 katı. Bu uyguladığımız makro ihtiyati tedbirlerin ne kadar yerinde ve ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Kredinin artış oranına baktığımızda geçen yıla göre KOBİ’lerde 7 kat artış var.

Bu kredinin daha doğru ve arzuladığımız yere, üretime ve istihdama katkı yapacak yere gittiğini çok net bir şekilde görüyoruz. Dolayısıyla kredi mekanizmasının hedefli ve selektif bir şekilde uygulanmasının sonuçları, aldığımız rakamlardan da belli.”

“Farklı kaynaklarla finansmana erişimin sağlanması doğru bir yol”

TCMB Başkanı Kavcıoğlu, yıllardır bankacılık sektörü içinde olduğunu, “bankalar kredi vermez”, “finasmana erişim sıkıntılı” tartışmalarının her zaman yapıldığını söyledi.

İş dünyasının da bankacılık sektörünün de kendilerine göre haklı olduğunu vurgulayan Kavcıoğlu, “Düzenleyici otoritelerin koyduğu kurallar bu iki tarafın daha doğru bir tarafta buluşması için. Makroihtiyati tedbirlere de bu bağlamda bakmak lazım.” diye konuştu.

Kavcıoğlu, bazı firmaların sermaye piyasası yoluyla finansmana eriştiğine işaret ederek, “Biz de bu makroihtiyati tedbirlerle biraz o tarafa yöneltiyoruz. Bu hem banka bilançolarını rahatlatmayı hem de ihracat ve yatırımı düşünen firmaların daha uzun vadeli, ucuz ve kolay finansmana erişimini sağlıyor.

Biraz önce SPK Başkanımız ile de bunu konuştuk. Birçok büyük firmamızın tahvil ihracına başladığını söyledi. Hem uluslararası boyutta, hem de yurt içinde farklı kaynaklar ile finansmana erişimin sağlanması doğru bir yol.” ifadelerini kullandı.

Alınan tedbir ve uygulanan politikalar sayesinde kur ve faizlerin dengeye ulaştığını yineleyen Kavcıoğlu, “Biz hep dayağı yedikten sonra tedbir alıyoruz. Liralaşma Stratejisi ile beraber piyasaya verilen güven, piyasayı kendi içerisinde dengeye oluşturdu. Kurda sağlanan denge, faizlerdeki düşüş enflasyona da yansıyacak, diğer piyasayı da olumlu etkileyecek. Sistem kendi içerisinde piyasayı dengede tutarak yoluna devam edecek. Bu zaten şu an uluslararası kuruluşlarca da desteklenen bir sistem” değerlendirmelerini yaptı.

“2023’le beraber çok daha güçlü rezervimiz olacak”

Şahap Kavcıoğlu, Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının TCMB’ye bir yükü olmadığını vurgulayarak, bunun rezervleri artırmak için yapılan bir işlem olduğunu söyledi.

Merkez bankalarının kar amacı gütmediğini, para politikasına yön vermek ve parasal aktarım mekanizmasını sağlıklı yönetmeyi hedeflediklerini belirten Kavcıoğlu, “KKM, Merkez Bankamız için bir rezerv oluşturma kalemlerinden biri olduğu için bize herhangi bir yükü yoktur. Bugün kur bir dengeye gelmişse, enflasyonda düşüş başlamışsa, faizlerde önemli bir düşüş görülmüşse, Hazine’nin borçlanmaları tarihi seviyedeyse, bu politika seti içerisinde varılmak istenen noktaya yavaş yavaş gelinmek üzere demektir. Bunun maliyetine böyle bakmak lazım” dedi.

Kavcıoğlu, TCMB’nin rezerv politikasından da bahsederek, farklı kanallardan rezerv biriktirdiklerini, 2023’le beraber çok daha güçlü rezervleri olacağını ifade etti.

Türkiye’nin risk primi göstergesi CDS’lerin seyrine yönelik değerlendirmelerde de bulunan Kavcıoğlu, şöyle devam etti:

“Son dönemde gelişmekte olan ülkelerin CDS’lerinde çok daha fazla yükselme var. Bizim uyguladığımız politikaların sonuç vermesi ile CDS’lerimiz diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha hızlı aşağı indi. Bizim politikalarımızın dışarıda daha fazla karşılık bulması ile hem CDS daha fazla aşağı gelecek, hem de Türkiye’ye yabancı para girişleri daha hızlı bir şekilde artacak. Yabancı girişlerinin de Türkiye’de arzuladığımız bir şekilde olmasını önemsiyoruz.

Spekülatif amaçla gelen paradan ziyade hem portföy hem. Bugün borsamız ve sermaye piyasalarımız çok iyi gidiyor. Bankacılık sektörümüz dünyada en iyi durumda olanlardan biri. Dolayısıyla bir şeyi alıp sadece büyümeye finansal taraf katkı veriyor, diğer taraf vermiyor veya bankacılık sisteminde karlar enflasyonun etkisiyle falan. Bunları tartışabilirsiniz ama gerçekte çok da yakından alakası yok. Bankacılık sistemimiz çok daha güçlü. Yeni ürünleri ile çok güçlü bir sigorta sektörümüz de oluşmaya başladı. Türkiye’nin finansal piyasalarının gücü reel sektöre de yansıyacak.”

“Türkiye’de net hata noksanın milli gelire oranı diğer ülkelere kıyasla çok düşük”

Prof. Dr. Kavcıoğlu, net hata noksan tartışmalarına da değinerek, “Böyle bir tartışmanın çıkış noktası üzücü. Net hata noksanı göstererek işte esrar, eroin parası. Bu bilgileri nereden aldıkları belli değil. Bunlar; hiçbir ekonomik altyapısı olmayan açıklamalardır. Bunun siyasi tarafı var. Bizi arayıp daha doğru bilgiye ulaşabilirler. Ülkeyi karalamak, ülkenin politikalarının doğru sonuç verdiğini gördüklerinde sevinmek yerine üzülerek başka yerlere işaret vermek doğru değil, Türkiye’ye zarar veriyor. Sonuç alamazlar çünkü bu politikalar doğru. Dünyada da artık kabul görmeye başladı” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de net hata noksanın milli gelire oranının diğer ülkelere kıyasla çok düşük seviyelerde bulunduğunu vurgulayan Kavcıoğlu, ayrıca ilk açıklanan verinin zaman içinde aşağı yönlü güncellenmelerin yansıtılması ile çok daha düşük seviyelere geldiğini söyledi.

Kavcıoğlu, geçen yılın eylül ayında 10,5 milyar dolar olarak açıklanan Türkiye’nin net hata noksan kaleminin bugün yapılan düzeltmelerle 1,3 milyar dolara geldiğine işaret ederek, “Bu diğer ülkelerde de böyle, ilk etapta BIS’e yansımayan rakamlar nedeniyle sonradan çok daha düşük rakamlara geliyor. Bu ay siz açıklanan net hata noksanı 5 milyar dolara yakın rakamı düşerek görmelisiniz. Net hata noksandaki düşüşü o zaman göreceksiniz. Bunu tüm merkez bankacıları bilir.”

Suudi Arabistan ile yapılan swap anlaşmasından da bahseden Kavcıoğlu, paranın ne zaman geleceğine ilişkin, “Bize para her gün geliyor, bununla ilgili bir sorun yok” dedi.

Kavcıoğlu, swap anlaşmalarını yerel paralarla ticareti artırmak amacıyla yaptıklarını, bunun rezervleri artırmakla bir ilgisi olmadığını vurgulayarak, İstanbul Finans Merkezi’ne taşınma sürecinin tamamlanması ile Türkiye’nin bölgede finansal bir güç olacağını, TCMB’nin de burada bir omurga görevi alacağını sözlerine ekledi.

TRT

By admin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir