Uyuşturucu maddeler, sigara, bağımlılık yapıcı ilaçlar, adrenalin ve haz hormonu da denilen dopamini tetikleyerek kişinin kendini mutlu hissetmesini sağlıyor. Bağımlılık çoğunlukla maddeye karşı duyulan yoğun bir ihtiyaç olsa da, bazen durumlara karşı da gelişebiliyor.
Stres de bu tür bağımlılıklardan pek farklı değil… Stres bağımlılığa dönüştüğünde, vücutta dopamin hormonunun artmasına ve kendimizi “iyi” hissetmemize yol açıyor. Dopamin hormonuyla tanışan beyin, daha fazlasını elde etmek için neredeyse çaba harcıyor.
“Stres bağımlılığı” kendimizi “iyi” hissettiriyor
Peki, strese maruz mu kalınıyor yoksa bireyler stresi hayatına endeksleyerek bu duyguyu farkında olmadan isteyerek mi yaşıyor? Bunun yanıtı, her ikisi de…
Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, stres bağımlılığını kontrol altına alabilmenin ilk kuralının farkındalık olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Dilbaz, stresin noradrenalin ve adrenalin hormonları dışında dopamini de artırarak iyi hissettirdiğini, haz verici de denilen bu kimyasalların artmasının beyindeki ödül merkezini aktive ettiğini ve bunu sağlayan madde veya duruma bağımlılığın ortaya çıktığını anlatıyor.
“Haz aldığımız her şey dopamini artırıyor. Haz bağımlılığı da diyoruz buna. İnsanlar aslında haz yaşamak istiyorlar.”
Ancak stresin de tıpkı madde bağımlılığı gibi yan etkileri var. Dilbaz bu etkileri şöyle anlatıyor:
“Mesela kalp atışı hızlanıyor, tansiyon yükseliyor, kan şekeri artıyor, ülser artabiliyor, sindirim sistemi yavaşlıyor, migren oluşuyor, beyin hücreleri yok olabiliyor, sosyal izolasyon, yalnızlık, anksiyete, panik, depresyon yapıyor. Bunların hepsi baktığınız zaman stres. Stres öyle bir şey ki tıpkı maddeler gibi bağımlılık yapıyor.”
Stresin zıttı sakinlik. Günün her anında ortaya çıkabilen stres, tam olarak kendi kendine oluşmuyor. Prof. Dr. Dilbaz bu hissi şu şekilde anlatıyor:
“Stres bağımlısı olan insanlar yapılacak bir iş varsa ertelerler en son anda yaparlar. Mesela hiçbir şey yapmamak, evde sessiz sakin oturmaktan nefret ederler. Sessiz sakin bir tatilden hoşlanmazlar. Sürekli sanki bir şey yapmaları gerekiyormuş da o bir şeyi kaçırıyorlarmış gibi hissederler.”
Stres bağımlılığının biyolojik sebepleri var
Sağlıklı bir birey kendine direkt ya da dolaylı yoldan zarar vermek istemez. Kendini strese teslim etmenin biyolojik sebepleri de var. Prof. Dr. Dilbaz, stres bağımlılığının biyolojik kısmının çok net olduğunu söyleyerek şöyle açıklıyor:
“Stres ve bizi zorlayan her şey beynimizde noradrenalin ve adrenalini yükseltiyor. Bazı insanlar heyecanı, adrenalini severler. Kalplerinin atışını severler. Tehlikeli sporlar yaparlar. Bu insanlara da adrenalin bağımlısı diyoruz. Yani biyolojik olarak aslında vücuttaki o duygu ve değişiklikler aynı zamanda dopamin denilen haz hormonumuzu artırıyor.”
Biyolojik sebeplerin yanında stresin kalıtsal bir refleks de olduğunu söyleyen Prof. Dr. Dilbaz, bunun evrimsel gelişimin de bir parçası olduğunu söylüyor.
“Stres kişinin evrimsel olarak gelişiminin bir parçası. Bizim ‘savaş ya da kaç’ yanıtımız oluyor. Bu yanıt eskiden mağara adamlarını mamutun gelmesinden korurken, artık evrimle birlikte bu tehlike olmasa da verdiği yanıt hala duruyor bizde.”
Savaş ya da kaç yanıtı sırasında adrenalin yükseliyor, kalp atışı hızlanıyor ve huzursuzluk ortaya çıkıyor. Bu da insanın hazır olma halini doğuruyor. Sonuçta da noradrenalin, epinefrin ve kortizon düzeyinde artış meydana geliyor.
Pandemi sonrasında insanların yüzde 65’i stres yaşıyor
Pandeminin bıraktığı zararlardan biri de stres. Prof. Dr. Dilbaz, yapılan araştırmaların pandemi sonrasında insanların yüzde 65’inin yaşamında stres olduğunu gösterdiğini söylüyor.
“Bu negatif bir stres. Gerçekten de insanın yaşamını zorlaştırıyor. Sıklıkla da şu cümleleri duyuyoruz: ‘Çok stresliyim, uyuyamıyorum, konsantre olamıyorum, neredeyse günümün her saniyesi mücadele etmekle geçiyor…’
Ama aynı anda da şunu söylüyorlar; ‘Galiba stres bana motivasyon veriyor, galiba stresle daha iyi çalışabiliyorum’ gibi… Eğer sağlık kaygısını bir yere bırakırsak, iş kayıpları gibi maddi kayıplar, normal stresörler insanı biraz daha herhalde üretken hale getirebiliyor.”
Meşgul olmak eşittir başarı olarak düşünen kişilerin daha sık yaşadığı bu durumu Prof. Dr. Dilbaz şöyle açıklıyor:
“Bazı insanlar da, meşgul olmayı ‘çok fazla işim var’ cümlesi kullanmayı seviyor. Yani belki de stresle birlikte bağımlı olma tarafı işin burası. Bu şekilde de ‘meşguliyet ama aynı zamanda da başarı’ duygusunu zihnimizde oluşturarak sonuçta bizi strese bağımlı hale getiriyor.”
Stres bağımlılığını ortadan kaldırmak
Prof. Dr. Dilbaz, “birçok bağımlılıkta olduğu gibi çoğu kişi bağımlı olduğunu kabul etmez” diyerek stres bağımlılığını bırakmanın yolunun kendine itiraf etmekten geçtiğini ifade ediyor.
“Önce kişilerde bu konuda farkındalık yaratmamız gerekiyor. Sonuçta kronik olarak bu stresi yaşadıklarında, bahsettiğimiz akut yanıtları, ülser, beynin hacminin azalması, sindirim sistemi problemleri ortaya çıkabilir.”
Bahsi geçen sağlık sorunlarını yaşamamak için sevdiğiniz ya da haz aldığınızı düşündüğünüz bir şeyin uzun vadede verdiği zararı düşünmekte fayda var. Prof. Dr. Dilbaz, bu zararları tespit için kişilerin stresi teraziye koymasını ve artıları eksileri fark etmesi gerektiğini söylüyor.
Prof. Dr. Dilbaz’a göre bu zararların farkına vardıktan sonra stressiz yaşamdan haz almaya başlamak mümkün.
“Yaşamın içinde sakin kalabilmek, gevşeme egzersizlerinden haz alabilmek. Yani biraz da hayatı rölantide geçirebilmek lazım. Sürekli yürüyüş yapmanın dışında bir balık tutmak gibi. Kitabınızı elinize alıp sessiz bir yerde zaman geçirmekten keyif almak gibi…”
TRT